Ülkemizin çeşitli bölgelerinde, yetersiz beslenme ve aşırı açlık, özellikle çocuklarımız için büyük bir tehlike arz ediyor. Bu durumdan etkilenenlerden biri de 12 yaşındaki küçük Meryem. 25 kilodan 10 kiloya düşen Meryem, sadece bedensel sağlığıyla değil, aynı zamanda psikolojik durumu ile de mücadele ediyor. Onun hikayesi, birçok aile için bir uyanış ve toplumsal bir çağrı niteliği taşırken, bölgemizdeki açlık sorununun ciddiyetini bir kez daha gözler önüne seriyor.
Meryem, ailesinin maddi imkansızlıkları nedeniyle yeterli gıda alamıyor. Annesi, çalıştığı işten yeterince kazanamadığı için bazen Meryem’e günlerce yemek bulmakta zorlanıyor. Meryem, açık hava oyunları oynamak yerine, açlıkla mücadele etmek zorunda kalıyor. Okulda beslenme saatleri en büyük umudu; ancak kimi zaman o saat bile hayallerinde kalıyor. Meryem’in gözlerindeki o ışık, maalesef giderek sönüyor. Onun çocukluğu, yiyecek bulmanın savaşı ile geçiyor. Duydukları ve gördükleri, bu küçük kalbi derinden yaralıyor.
Yakınlarında bu dramı yaşayan başka çocuklar da var. Küçük Meryem'in hikayesi, sadece onun hikayesi değil; bu, birçok çocuğun ortak ve acı bir deneyimi. Yerel dernekler ve bazı gönüllü kuruluşlar, bu konuya dikkat çekmek ve küçük Meryem gibi çocuklara yardım etmek için kampanyalar düzenliyor. Ancak bu yardım çalışmaları yeterli değil; açlık sorunu, yalnızca iyilikseverlerin çabasıyla çözülemeyecek kadar derin bir yaraya dönüşüyor.
Bu tür durumların üstesinden gelmek için bireylere, topluma ve devlet politikalarına büyük görevler düşüyor. Öncelikle, ailelerin ekonomik durumlarının iyileştirilmesi ve sosyal güvencelerinin artırılması gerekiyor. Yerel yönetimlerin, ihtiyaç sahibi ailelere düzenli yiyecek yardımları yapması ve çeşitli sosyal projeler geliştirmesi bu noktada büyük önem taşıyor. Ayrıca eğitim alanında yapılacak olan iyileştirmeler, çocukların uzun vadede daha iyi bir geleceğe sahip olmasını sağlayabilir. Meryem gibi çocukların eğitim alması ve sağlıklı bir şekilde büyümesi için toplumun bütün kesimlerinin harekete geçmesi şart. Herkes bir araya gelip, çocuklarımızın açlık ve yetersiz beslenme sorununa karşı toplumsal bir dayanışma göstermeli.
Kampanyalara katılmak, bağış yapmak veya gönüllü faaliyetlerde yer almak, bu mücadelede atılacak önemli adımlar olarak öne çıkıyor. Küçük Meryem’in hikayesi, bu konuda daha geniş kitlelerin bilinçlenmesi için bir fırsata dönüşebilir. Her bireyin, söz konusu çocuklar olduğunda yapabileceği bir katkı vardır ve bu katkılar zamanla büyük değişimlere yol açabilir.
Özetlemek gerekirse, küçük Meryem’in açlıkla mücadelesi, yalnızca kişisel bir hikaye değil; aynı zamanda toplumun üzerinde giderek büyüyen bir sorunun da yansımasıdır. Sadece Meryem’in değil, benzer durumda olan tüm çocukların sesi olmamız lazım. Onları unutmayalım, onların ihtiyaçlarına karşı kayıtsız kalmayalım. Bu çocukların her biri, değiştirecek bir dünya, umut aşılayacak bir gelecek talep ediyor. Onların hayatta kalması ve mutlu bir çocukluk yaşamaları için harekete geçmeliyiz.