İstanbul, tarihi ve kültürel zenginliklerinin yanı sıra karmaşık kentsel yapısıyla da dikkat çeken bir metropol. Ancak, son yıllarda yaşanan kentsel dönüşüm süreçleri başta konut sorunları olmak üzere şehrin birçok katmanında derin sorunlar yaratmış durumda. 2000’li yılların başından itibaren hız kazanan kentsel dönüşüm projeleri, İstanbul'un yüzünü değiştirmek adına atılan adımlar içerisinde yer alıyor. Fakat bu dönüşümün birçok ihmal ve hatayla dolu olduğunu gözler önüne seriyor.
Kentsel dönüşüm, Türkiye'de 2006 yılında yasalaşan "Kentsel Dönüşüm Yasası" ile resmi bir süreç olarak başlamış oldu. Bu yasayla birlikte şehirlerdeki riskli alanlar tespit edilerek modern, güvenli ve estetik yaşam alanları oluşturma hedeflendi. İstanbul'un, depreme yatkın ve yoğun nüfuslu yapısı, kentsel dönüşüm uygulamalarını kaçınılmaz kıldı. Ancak, bu süreç sadece inşaat faaliyetleri ile sınırlı kalmıyor; sosyal yaşam, altyapı ve çevre düzenlemeleri gibi birçok boyutu da kapsıyor.
Özellikle, İstanbul’daki gecekondu bölgeleri ve eski yapılar, bu süreçte öncelikli hedef olarak belirlendi. Ancak, uygulamalardaki yanlış planlamalar, mahalle kültürünün yok olması, yerinden edilme sorunları ve sosyal adaletin sağlanamaması gibi ciddi sorunlar da gündeme geldi. Kentsel dönüşüm projelerinin çoğu, yerel halkın katılımı olmadan, üstten bir yaklaşım ile yürütüldü. Bu durum, halkın projelere olan güvenini zayıflattı ve biriken tepkileri beraberinde getirdi.
İstanbul’un kentsel dönüşüm sürecinde karşılaşılan en büyük sorunlardan biri de finansman. Aşırı yüksek inşaat maliyetleri nedeniyle projelerin birçoğu yarım kalıyor ya da alternatif çözümler bulmak zorunda kalıyor. Bunun yanında, dönüşüm projelerinin nerelerde yapılacağına dair belirleyici kriterlerin eksikliği de sıkça gündeme gelen başka bir sorun. Eski mahallelerin yeniden yapılandırılması sürecinde, yerel halkın görüşleri ve önerileri göz ardı ediliyor, bu da sosyal gerginliklere yol açıyor.
Öte yandan, kentsel dönüşüm projeleri kendi içinde de yetersiz sonuçlar vermeye başladı. Yeni konut alanları, çoğu zaman sadece lüks konut projeleri şeklinde şekillenirken, sosyal donatı alanları, yeşil alanlar ve ulaşım yolları gibi önemli unsurlar yeterince dikkate alınmıyor. Böylece, kentsel dönüşümün sağladığı faydalar sınırlı kalıyor ve İstanbul'un karmaşık sosyal dokusu daha da derinleşiyor.
Sonuç olarak, İstanbul’un kentsel dönüşüm süreci, yalnızca bir imar faaliyetinden öte, sosyal ve kültürel bütünlüğü koruma mücadelesine dönüşmektedir. Şehirlerin dönüşümünde alınacak en iyi yol, yerel halkın katılımcı bir şekilde bu süreçte yer almasını sağlamak, sosyal adaleti gözetmek ve sürdürülebilir yaşam alanları oluşturmak olmalıdır. İstanbul'da bir değişimin kaçınılmaz olduğu bir gerçek, ancak bu değişim, herkesin kazanacağı bir dönüşüm olmalı ve kentsel hayatın kalite standartlarını yükseltmelidir.
Önümüzdeki yıllarda İstanbul'un kentsel dönüşüm stratejilerinin yeniden ele alınması, şehrin bu ikilemlerden kurtulmasına olanak tanıyabilir. Uzmanların verdiği önerilere göre, planlama süreçlerinde daha şeffaf bir yaklaşım benimsemek, sosyal etki analizleri yapmak ve yerel dinamiklerle uyumlu projeler geliştirmek kritik öneme sahip olacak. Sadece fiziksel yapının değişmesi değil, aynı zamanda İstanbul'un sosyal dokusunun korunması ve güçlendirilmesi de bu süreçlerin nihai hedefi olmalıdır.